5 Ekim 2014 Pazar

Bebek Bakımı


İlk kez anne baba olanlar için en zor olan bebeğin yeni fark edilen bir davranışının veya bebekle ilgili yaşanılan her yeni olayın bebeğin olağan bir hali mi yoksa bir hastalığın belirtisi olabileceği duygusudur. Bazı belirtiler anne babayı korkuttuğu halde tamamen sağlıklı bebeklerde görmeyi beklediğimiz şeylerdir. Örneğin sırtta, kuyruk sokumunda morluklar, ilk 4 ayda olan geçici kaymalar, hıçkırık, hapşırık…

Ama bazı ciddi problemler belli belirsiz, müphem belirtilerle başlar ve çok kısa sürede bebekte önemli sorunlar oluşturabilir. Unutulmamalıdır ki, bebek ne kadar küçükse hastalıklar o kadar hızlı, o kadar sinsi seyredebilir.

Bebek Bakımının Temel İlkeleri

  1. Beklerde doğumdan itibaren kesinlikle kundak yapılmamalıdır. Kundak kalça çıkığı riskini arttıran en önemli faktördür.
  2. Bebeklerde pudra kullanılmamalıdır.
  3. Bebeğinizin gözüne, kulağına, burnuna anne sütü damlatılmamalıdır.
  4. Bebeklerin oda sıcaklığı 20-24 C arasında tutulmaya çalışılmalıdır. Bu amaçla bebek odasında bir termometre bulundurulması uygundur. Bebeğin giysileri ortam ısısına uygun, kendimizin rahat ettiği giysi kalınlığından en fazla bir kat daha kalın olmalıdır.
  5. Göbek, kordon düştükten 3 gün sonraya kadar uygun bir antiseptik solusyonla temizlenmeli ve alt bezi içinde kalmayacak şekilde bezlenmelidir. Göbek kordonu genellikle 1-2 hafta içinde düşer. Bazen düşmesi 4. haftaya kadar uzayabilir. Göbek kordonu düştükten sonra akıntı, kanama, göbek çevresinde kızarıklık ve ısı artışı gözlenmeli, oluştuğunda ise hekime başvurulmalıdır.
  6. Bebeklerde başın üst kısmında bıngıldak denilen yumuşak bir bölge vardır. Bıngıldak 8-18 aylarda kapanabilir. Bıngıldağın çok büyük, çok küçük, bombe yada erkenden kapanması normal olabileceği gibi bir takım hastalıkların belirtisi de olabilir. Bıngıldaklara parmakla dokunmak bu bölgenin temizliğini yapmak bıngıldağa ve ya beyin dokusuna zarar vermez.
  7. Bebeklerde konak adı verilen pullanma gösteren kabuklar görülebilir. Konak görüldüğünde bebek yağı ile ovularak yumuşatılmalı, yağ 4-6 saat kafa derisinde bırakıldıktan sonra saçlar taranarak yıkanmalıdır.
  8. İlk 4-6 ay bebeklerin gözlerindeki kayma normal olarak kabul edilebilir. Devam ediyorsa hekime başvurulmalıdır.
  9. Bebeklerin gözyaşı kanalları tam olarak açılmadığından gözlerde sulanma ve çapak oluşabilir. Çapak oluştuğunda göz pınarlarına masaj yapılması , kaynatılmış ılıtılmış su ile temizlenmesi, hekim uygun görürse antibiyotikli damla ve pomatların kullanılması yeterlidir.
  10. Bebeklerin burun kanalı dar olup solunum daha çok burun yolu ile sağlanmaktadır. İlk aylarda görülen burun tıkanıklığı fizyolojik olup ihtiyaç duyulduğunda serum fizyolojik içeren burun damlaları kullanılabilir. Kuru ortamlarda radyatörlere su kabı konulması rahat solunuma yardımcı olacaktır.
  11. İlk aylarda bebeğin ağzının içinde, yanaklarında, dilinde, mantarların oluşturduğu pamukçuk enfeksiyonu görülebilir. Pamukçuk oluştuğunda karbonatlı su ile temizlenmesi ve uygun ilacın kullanılması gereklidir. Aksi takdirde bebek ağrıdan ötürü anne sütünden uzaklaşabilir.
  12. Kulak temizliği için dış kulak yolunun kurulanması, görülebilen kulak kirlerinin kulak temizleme çubuğu yardımıyla alınması yeterlidir.
  13. İlk günlerde siyah, yeşilimsi, kahverengi olan kaka daha sonraları bebeğin sindirim sisteminin beslenmeye uyum göstermesiyle altın sarısı, hardalımsı görüntü alır. Mama ile beslenen bebeklerde ise kahverengi kokulu ve katı kaka oluşur. Anne sütü ile beslenen bebekler bazen günde 8-12 kez bazen 5-6 günde bir yapabilirler.
  14. Bebeklerin alt temizliği çok önemlidir. Temizlik aksadığında kısa sürede ciddi pişikler oluşabilir. Bu nedenle bebeklerin alt arı sık sık değiştirilerek uzun süreli çiş yada kaka temasına izin verilmemeli, temizlik sonrası cildi koruyucu kremler sürülmelidir.
  15. Banyo doğumdan itibaren her gün yaptırılabilir. Ancak göbek kordonu düşünceye kadar göbek bakım ve temizliği özenle sürdürülmelidir. Banyo sırasında oda ısısı 25 C civarında, banyo sıcaklığı ise 36-37 C civarında yada dirsek ile rahatça dokunabileceğimiz ısıda olmalı, haftada 2-3 kez den fazla sabun ve şampuan kullanılmamalıdır. Banyo yazları her gün, kışları günaşırı olabilir. Banyo sırasında bebeğin tüm kıvrım bölgeleri iyice kurulanmalı, ardından cilde krem sürülmelidir.
  16. Bebeğin giysileri toz sabun ile yıkanmalı, deterjan kullanılmamalıdır. Giysiler yumuşak, vücudu sıkmayan türden olmalı, giysi bağlarının düğümleri yatırıldığında vücuda batmamalı, çorapları sıkmamalı gerekirse lastikleri kesilmelidir.
Her anne baba evinde kolayca kullanabileceği bir beden derecesi bulundurulmalı ve ateş ölçmeyi öğrenmelidir. Ateş kabaca makattan ölçümlerde 38,2 C , koltuk altı ölçümlerde ise 37,2 C’ye kadar normal olarak kabul edilir.

daha fazlası için www.drramazanharmanci.com

4 Ekim 2014 Cumartesi

Kreş ve Hastalıklar


Acaba çocuğum kreş için uygun yaşta mı? Nasıl bir kreş seçmeliyim? Bu yeni duruma kolay adapte olabilecek mi? Kreşe başlayınca daha sık hasta olacak mı? Beslenmesi, uyku düzeni bu durumdan nasıl etkilenecek?’’ gibi sorular cevaplanmayı beklemektedir.K

Kreş İçin Uygun Yaş Nedir?

Çocuklar doğdukları andan öğrenmeye başlarlar ve ilk eğiticileri anne-babalarıdır. Belli bir yaşa kadar çocuklar için en uygun bakım; kendi evinde, anne veya güvenilir bir yetişkin tarafından  onunla birebir iletişim içinde gerçekleştirilen bakımdır. Çocuklar;  zihinsel, sosyal ve fizyolojik olarak 2 yaşından itibaren yarım gün, 3 yaşından sonra ise tam gün okula gidebilirler.

Bazı aileler çocuğa bakacak güvenilir biri yoksa veya tercihlerini yuvadan yana kullanmak istiyorlarsa 2 yaşından önce de çocuklarını yuvaya yollamaktadır. Bu durumda aileler seçecekleri kreşte  (bir kreşte olması gereken diğer özelliklerin yanısıra)aşağıdaki özelliklerin olmasına dikkat etmelidirler:

• Eğitmenin yeterli ilgiyi her çocuğa gösterebilmesi ve çocuklarla  birebir ilişki kurabilmesi için sınıf mevcudunun az, eğitmen sayısının yeterli olması gerekmektedir. 0-2 yaş grubu için eğitmen çocuk oranı ¼’tür.

• Bu yaş grubu bebeklerin beslenme düzeni özellikle önemlidir.  Diğer yaş gruplarından farklı olarak öğün sayısı fazla (3 ana 2-3 ara öğün) ve öğünde tüketilen miktar azdır. Bu durumu gözeten ve menülerinde  bebeğinizin günlük sağlıklı besin ihtiyaçlarını karşılayan bir kreşi seçin. Kreşten haftalık menü örneğini alın ve verilmeyen besin öğelerini evde tamamlayın. Tabi menünün sağlıklı besinlerden oluşturulmuş olması gerek.

• Okulda 0-2 yaş grubuna yönelik  güvenlik tedbirleri alınmış olmalıdır.

• Bu yaş grubu için büyüme gelişme ve hastalıklardan korunmanın önemli unsurlarından biri de uykudur. Çocuğunuz, okulda yaşına göre 1 veya 2 gündüz uykusu uyumuş olmalıdır.

Ebeveynler; çocuklarının kreşe başlamasıyla sık sık öksürük ve burun akıntısı yaşamasından, ateşlenmesinden, kulak ve boğaz enfeksiyonu geçirmesinden yakınırlar. Bu dönemde  daha önce yılda 4-5 enfeksiyon geçiren çocuğunuzun yılda 8-9 hatta bazen daha fazla enfeksiyon geçirmesi, bağışıklık sisteminin doğal işleyişinin bir sonucudur. Yuvaya başlamasıyla birlikte daha kalabalık bir ortama giren çocuklar, daha önce karşılaşmadıkları enfeksiyon etkenleri ile karşılaşırlar ve daha sık hasta olurlar. Çocukları kreşten alarak bu tür enfeksiyonları  önlemek mümkün değildir. Sadece okul çağına kadar ertelemiş olursunuz. Aksine erken yaşta kreşe/okula başlayan, kalabalığa karışan çocukların ilerleyen yaşlarında bağışıklık sistemlerinin daha güçlü olduğu; bu çocukların büyüyünce alerjik hastalıklara yakalanma riskinin daha az olduğunu gösteren pek çok çalışma vardır.

Çocuğunuz; altta yatan önemli bir kronik hastalığı yoksa geçirilen enfeksiyonları kolay atlatacak ve ikinci yıl daha az sayıda enfeksiyon geçirecektir. Enfeksiyonla karşılaşan çocuk kreşe yollanmamalı, evde istirahat  ettirilmeli ve bol sıvı alması sağlanmalıdır. Hekim önerisi olmadan antibiyotik kullanmamalıdır. Çünkü bu yaşta geçirilen enfeksiyonların çoğu virüsler tarafından yapılır ve antibiyotik kullanmayı gerektirmez.

Kreşe Giden Çocuklar İçin Kış Hastalıklarından Korunma Yolları

• Sağlık bakanlığının önerdiği program çerçevesinde çocuğunuzun aşılarını yaptırın.

• Çocuklarınızı mevsim normallerine göre giydirin. Aşırı üşütmekten, terletmek ve kalın giysiler giydirmekten kaçının. Çok kalın giydirmek terlemeye bu da sonrasında vücudun soğumasına neden olur. Kreşin kaloriferlerinin ortam ısısının 22-24 derece olacak şekilde yanıp yanmadığını kontrol edin. Maalesef pek çok kreş tasarruf gerekçesiyle kaloriferlerini yakmıyor ve bu da hastalığa davetiye çıkarıyor.

• Sağlıklı ve dengeli beslenmeyen bir vücut hastalıklara daha açık hale gelir. Bu yüzden kreş menüsünü inceleyin. Eksik besin öğelerini evde tamamlayarak  çocuğunuzun  her besin grubundan uygun miktarlarda almasını sağlayın. Menülerinde abur cubur  ve sağlıklsız yiyeceklere yer veren kreşlerden uzak durun.

• Hem kreşte hem de evde ortamın nemi iyi ayarlanmalı. Kuru hava solunum yollarında bulunan ve mikropları yakalama fonksiyonu olan, silia adı verilen tüycüklerin işlevini azaltır. Çocuğunuzun odasında ve kreşte kaloriferin üzerine su dolu kaplar bulunmasını sağlayın.

• Hasta çocukları kreşe göndermeyin. Öğretmen, idareci ve diğer velilerle konuşarak tüm ailelerin aynı yöntemi izlemesini sağlayın.

• Kış hastalıklarından korunma yollarından biri temizlik kurallarına dikkat etmektir. Çocuklara en az  20 saniye sabun ve su ile ellerini yıkaması gerektiği öğretilmeli ve eğitmenleri tarafından gün içinde sıkça ellerin yıkanması sağlanmalıdır. Eller yıkanmadan göz, ağız ve burun ile temastan kaçınılmalı.

• Öğrenciler ve personel, öksürür veya hapşırırken ağız ve burunları bir kağıt mendille kapatılmalıdır.

• Sınıflar sık havalandırılmalı; temas yüzeyleri (masa, sandalye, kapı kolları) sabun ve deterjanla günlük temizlenmelidir. Bir ölçek çamaşır suyuna 9 ölçek su kullanılarak hazırlanan su,  pek çok mikrobu öldürecektir

• Kreşte  kişiler arası mesafeyi artıracak önlemlerin  (az sınıf mevcudu ) alındığından emin olun.

• Omega 3, omega 6, A ve C vitamini, çinko bağışıklık sisteminin sağlıklı bir şekilde işlev görmesini sağlayan maddelerdir. Çocuklarınızı  bu besinlerden zengin beslemeye özen gösterin.

• Kesin olarak ispatlanmadıysa da düzenli probiyotik kullanımının hastalıkları azaltıcı etkisinin olduğunu gösteren yayınlar mevcuttur. Kefir, yoğurt gibi probiyotik içerikte besinleri  sık tüketmek için çocukları özendirin.

• Hasta olduğu bilinen  veya öksürük, hapşırık gibi belirtileri olan kişilerle  çocuğunuzun mümkün olduğunca temas etmemesini sağlayın.

daha fazlası için www.drramazanharmanci.com

Bebeklerde Uyku Düzeni


0-3 ay: Yeni doğan bebeğiniz ilk haftalarda günde 17-18 saat uyur. 3. ayda ise uykusu günde 15 saate düşer. Ancak bu uyku hiçbir zaman gece olsun gündüz olsun aralıksız olarak 2-3 saati geçmez. Böylece bu dönemde siz de hiçbir zaman 2-3 saatten fazla aralıksız uyuyamazsınız.

Ya beslemek için, ya altını almak için veya sadece oynamak için uykunuz mutlaka bölünecektir.

Bu durum çoğu bebekte 5-6.aya kadar sürer.Bu süre içinde size düşen görev bebeğinizin uyku alışkanlıklarını yerleştirebilmek için alıştırmalara başlamaktır.

Bebeğiniz uykusu geldiğinde gözlerini ovuşturmak, kulaklarını çekiştirmek gibi birtakım hareketler yapar. Bu hareketleri öğrenin.

ebeğinize gece ve gündüzün farkını öğretmeye başlayın.Buna 2 haftalıkken başlayın.Gündüz onunla oynayın, konuşun, ilgilenin. Gece uyku vakti geldiğinde ışıkları karartın, oynadığınız oyunları mümkün olduğunca yavaşlatın. Onun ilgisini çekecek tüm aktiviteleri sınırlayın. Çamaşır, bulaşık makinesi vs. aletleri çalıştırmayın.

6-8 haftalık olduğunda bebeğinize kendi kendine uyuma şansı tanıyın. Onu yatağına  yatırın, uyutmak için çaba sarfetmeyin, kucağınıza almayın veya sallamayın. Böylece kendiliğinden uyumayı öğrenme şansı tanıyın.

3-6 ay: 3-4 aylık olan çoğu bebek günde 15 saat uyur. Bunun yaklaşık 10 saati gece, 5 saati ise gündüzdür. Eskisi gibi her 2-3 saatte bir uyanmamaktadır. Geceleri ancak bir kaç kez beslemek için uyanabilirsiniz. Gündüz uykuları ise 2-3 parti halinde yaklaşık 5 saat olacaktır.Bu dönemde:

Bebeğinizin uyku saatlerini planlamaya başlayabilirsiniz. Geceleri 20- 20.30 sıralarında uyuması uygun olacaktır. Bu saatlerde bebeğiniz çok enerjik görünse de yatmasını sağlayın. gündüz uykularını da belli saatlere planlamaya çalışın.

Yatma zamanı için bir takım alıştırmalar geliştirmeye çalışın. Onu yatırmadan önce oynadığınız oyunları yavaşlatın. Pijamalarını giydirin. Hikaye anlatın, ninni söyleyin. Işıkları azaltın. Bunu her gün yaparak bebeğinizin yatma saati geldiğini öğrenmesini sağlayın.

Bebeğiniz gece uykusunu 10 saat uyuduktan sonra onu uyandırın. böylece gündüz uykularını da düzenli uyumasını sağlarsınız.

6-9 ay: Günlük uykusu yaklaşık 14 saattir. 7 saate yakın bir süre hiç uyanmadan uyuyabilir. Sabah ve öğleden sonra olmak üzere günde iki kez kısa süreli gündüz uykuları uyuması uyku düzeninin sağlanmasında faydalı olacaktır.

Bu dönemde yatma zamanı için daha önceden geliştirdiğiniz alıştırmaların faydasını göreceksiniz. Artık önceden alıştırdığınız gibi pijamaları giydirdiğinizde, hikaye okuyup ninni söylediğinizde uyku zamanının geldiğini kabul edecektir.

Her gün aynı saatte gündüz uykularına yatmasını sağlayın.


Kendi kendine uyuyakalmasını sağlamaya çalışın.

9-12 ay: Bu aylarda muhtemelen bebeğiniz geceleri 10-12 saat ve gündüzleri iki kez yarım- 2 saat uyuyor olacaktır. Size düşen ise yatma zamanı alışkanlıklarını bozmamasını sağlamak, kendi kendine uyuması için gerekenleri yapmak olmalıdır.

12-18 ay: Bu aylarda bebeğiniz günde 13-14 saat uyuyacaktır. 18 aylık olduğunda günde iki kez olan kısa gündüz uykularını öğleden sonraları yarım- iki saatlik tek uykuya indirebilir.Size düşen ise yatma zamanı alışkanlıklarını bozmamasını sağlamak, kendi kendine uyuması için gerekenleri yapmak olmalıdır.

18- 24 ay: Geceleri 10-12 saat, gündüzleri 2 saatlik bir öğlen uykusu yeterli olacaktır. Bu aylarda çocuğunuz oluşturduğunuz alışkanlıkları yıkabilmek için çeşitli hilelere başvurabilir.

daha fazlası için www.drramazanharmanci.com

Karne ve Tatil


Çocuk ve ergen yaşına uygun yeni bilgiler öğrenmek ve beceriler kazanmak için okula gider. Bu çocukların anne ya da babaları gibi ev dışında geçirdikleri bir zaman bölümüdür. Nasıl ki büyükler evi geçindirmek için çalışıyorlarsa, çocuk ve ergenler de bir iş olarak okula gitmekte ve öğrenmektedirler. Bu nedenle okul bilgi edinilen bir kaynak olması yanında çocuğun kendisi ve çevresi ile uyum becerilerini kazanacağı bir yerdir.

Okul başarısı bir çok etkene bağlı olarak değişmektedir. Bunlar arasında çocuğun zihinsel kapasitesi, öğrenme becerisi, okul ve öğretmenlerin bilgi ve tutumları, anne babanın beklenti ve tutumları sayılabilir. Çocuklara ilişkin öğrenmeyi etkileyen nedenler arasında dikkat eksikliği ve aşırı hareketlilik en sık karşılaşılan gelişimsel bir bozukluktur. Böylesi çocuklar normal ya da normalin üzerinde zeka düzeyleri olduğu halde dikkat sürelerinin kısalığı nedeniyle dersleri uzun süre izleyememekte, öğrenme için önemli olan bilgilerin tekrarlanmasını yani ödevleri yapmada zorlanmaktadırlar. Genellikle çocuk ve ergenlerin bulundukları yaştan beklenen öğrenme kapasitesine sahip olduklarını biliyoruz. Bu yaş grubunun ancak çok küçük bir kısmı özel eğitim ve öğretime gereksinim duymaktadırlar. Öyleyse aynı okul ve öğretmenin yetiştirdiği öğrencilerin neden tümü başarılı olamıyor?

Bu soruyu kötü karne ile karşılaşan anne baba çoğunlukla "Neden zayıf getirdin?" şeklinde sormaktadır. Karnelerin alındığı dönemlerde anne, baba ve çocuklar açısından karşılaşılan en önemli sıkıntılardan biri bu şekilde başlamaktadır. Ders başarısı ve sonuçta karneye yansıyan öğrenme düzeyi anne baba kadar çocuk ve ergen için de önemlidir. Başarılı bir karne ile kendine güven gelecek ve öz saygı gelişecektir. Karne sonrasında gelecek olan yaz tatili yani iş yaşantısının sonrasındaki izin dönemi hakedilecektir.

Kötü karne sonucunda çocuk ve genç birçok olumsuz durumla karşılaşmaktadır. Sevgi yetersizliği, olumsuz koşullar, yanlış tutumlar ve ilgisizlik. Böylece bilgi edinmede zorluk çeken çocuğun, öz saygı geliştirmesi ve kendine güveni de tehlikeye girmektedir. Bu ise farklı gelişim dönemindeki çocuk ve gençlerde, beklenmedik davranışların sergilenmesine yol açmaktadır. Anne baba tepkileri ya da içinde bulundukları bu olumsuz duygular nedeniyle çocuk ve gençler zaman zaman medyadan da izlediğimiz üzücü sonuçlara yol açan davranışlar sergilemektedirler.

Her çocuğun içinde bulunduğu gelişim dönemine ve yeteneğine göre başarısının değişebileceğini biliyoruz. Bu başarıyı nelerin etkileyebileceğini de özetlemeye çalıştık. Eğer anne baba eğitim yılı içinde okul ve öğretmen ile yeterince işbirliği yapmışsa, çocuğun sınıf içindeki düzeyini ve nasıl bir karne alacağını tahmin edebilecektir. Bu nedenle başarısızlık durumunda "sonuçtan çok bu sonuca nasıl gelindiğinin" değerlendirilmesi önemlidir. Öncelikle, çocuğun yeteneklerine uygun, ulaşılabilir beklentiler geliştirebilmek için her çocuğun bireysel kapasitesi göz önüne alınmalıdır. İlköğretim birinci ve altıncı sınıfları çocukların yaşantılarında önemli değişikliklerin olduğu dönemlerdir. Birinci sınıfta yeni bir ortama uyum sağlama, arkadaşlara ve öğretmene alışma yaşanırken, altıncı sınıfta birden fazla öğretmenle ders yapma ve bazen yeni arkadaşlarla tanışma söz konusu olmaktadır. Sekizinci sınıfta ve lise döneminde ise okula devam ederken aynı zamanda sınavlara hazırlanma kaygısı ve ek eğitim alma çabaları eklenmektedir. Ayrıca içinde bulunduğu gelişim dönemi de çocuk ve ergenin öğrenmesinde etkili olabilmektedir. Ergenlik döneminin başlangıcında, sağlıklı ve uyumu iyi olan bir çocuk bile okulda başarısızlık gösterebilmektedir. Ergenlik bir yeniden düzenleme dönemidir ve yaşamın sosyal yanları öne çıktığı için, ilgi alanlarında geçici de olsa bir kayma olabilir. Ancak böyle bir uyum sürecinden sonra ergenler kısa sürede toparlanmakta ve okul ile ilgili sorumluluklarını yüklenmektedirler.

Çocuk ve ergenin ders başarısını etkileyebilecek bu genel nedenler dışında, geçen ders döneminde yaşadığı kendi ve çevresi ile ilgili özel nedenler de olabilir. Bu karne döneminde aile ve çocuğun yaşadığı üzüntüleri bitirip, böyle bir sonucu yeniden yaşamamak için birlikte nedenleri gözden geçirmeleri ve çözümler üretmeleri gerekmektedir. Ailesinin ya da anne babasının sevgisini bilen ve onlar tarafından benimsenen çocuk ve ergenler bu üzüntüyü kısa sürede atlatarak işbirliği yapmakta, başarılı olmaktadırlar. Burada anne babanın yapabileceği çocuğun dışındaki nedenleri ele almak ve çocuğun dikkatini sorumluluklarına çekmektir. Böyle bir sorumluluğu çocuğuna vermeyen anne babanın tüm çabalarının sonuçsuz kalacağını unutmamalıyız. Çocuklarımız şu anda bu yılki eğitim döneminin yarıyıl tatili dönemine geldiler, bir iş dönemi tamamlandı ve yeni bir dönem için dinlenmeyi hakettiler.

Çocuk ve ergen psikiyatrisi bölümlerinden tedavileri sürdürülen çocuklar için de eğer şartlar uygunsa ve hekim ile işbirliği yaparak tatil döneminin dinlenerek geçirilmesi ve uygulanan ilaç tedavilerine ara verilmesi uygun olacaktır. Dikkat eksikliği ve aşırı hareketlilik nedeniyle Ritalin ya da Tofranil gibi ilaç tedavisi sürdürülen çocuk ve gençlerden tatil döneminde ders başarısı beklenmeyeceğinden genel olarak ilaç tatili verilmektedir.

İçinde bulundukları gelişim dönemine ve fizik güçlerine göre özellikle kırsal bölgelerimizde yaşayan çocuk ve gençlerin tatil dönemlerinde anne babalarına işlerinde yardımcı olduklarını biliyoruz. Aileye ekonomik açıdan katkıda bulunmak ya da kendi harçlığını kazanmanın çocuk ve ergenin kendine güveni ve benlik saygısında olumlu etkileri olduğunu biliyoruz. Ancak bu ekonomik katkının çocuk ve ergenin gücü göz önünde bulundurularak planlanmasının önemi açıktır.

Tatillerin aile içi ilişkileri yakınlaştırma ve birlikte geçirilen zamanı artırma yönünden de önemli olduğunu biliyoruz. Özellikle çalışan anne ve babaların izin dönemlerini çocuklarının tatil döneminde kullanması sınırlı aile içi etkileşimi artıracaktır. Aile üyelerinin hep birlikte geçireceği bu tatil dönemlerinin iletişim, çocuklarına model olma, onları tanıma ve gelişimlerini görebilme açısından da yararları olacaktır.

daha fazlası için www.drramazanharmanci.com

Çocuklarda Obezitenin Nedenleri



Çocuklarda obezite sıklığı gittikçe artıyor. Bunun en büyük nedenlerinden biri aile içinde edinilen beslenme alışkanlıkları.

Çocuklarda şişmanlığa neden olan etkenler ise şöyle:

- Hormonal bozukluklar, kilo alımına neden olabilir. Ancak çok nadir olarak rastlanır.

- Kalıtım, çocuklarda şişmanlığın önemli bir sebebidir. Ailesinde şişman olan çocuklar, aile içinde şişman olmayanlara göre 3 kat daha fazla şişmanlık riski taşımaktadır.

- Bebeklik döneminde anne sütü alan çocuklarda şişmanlık, mama ile beslenenlere göre daha az görülmektedir.

- Aile içinde olumsuz ilişkiler, arkadaş edinememe, bilgisayar başında fazla zaman geçirme, psikolojik etmenler şişmanlığın oluşumuna zemin hazırlamaktadır.

- Çocuğun yaşam biçimi, oyun oynaması, spor yapması, kilo alımını etkileyen faktörlerdendir.

- Kötü beslenme, çocuğun şekerli içecekler, meyve suları tüketmesi, sürekli atıştırması, fast food tüketimi kilo alımını hızlandıracaktır.

Çocuklarda obezite tedavisi

Hızlı kilo kaybı ve çok düşük kalorili diyetler çocuklar için uygun olmadığını belirten Karacanoğlu, çocuğun sağlıklı beslenmesi ve zaman içinde kilo vermesinin uygun olacağını söyledi. Çocuk kilo verirken, bir yandan da doğru beslenme alışkanlıkları kazanmalı ve bunları yaşam tarzı haline dönüştürmeli.

- Şişman çocuğa yaşa ve boya göre, alması gereken kadar enerji diyetle sağlanmalıdır. Alması gereken enerjiden herhangi bir kısıtlama yapılmamalıdır.

- Çocuğun ve ailenin yaşam biçimi, alışkanlıkları göz önüne alınmalıdır.

- Çocuğun tek başına diyet yapması beklenemez. Bütün aile bu programa ayak uydurmalıdır.

- Kötü beslenme alışkanlıkları düzeltilmeli ve günlük alınması gereken besinler, öğünlere bölünmelidir.

- Çocuk uzun süre aç bırakılmamalıdır. Bu daha sonra ki öğünde çok yemesine neden olacaktır.

- Yüksek enerjili besinler (şeker, şekerli besinler, kuruyemişler, çikolata, börek, çörek) beslenme programından çıkarılmalıdır.

- Diyetin içeriğinde doygunluk sağlayacak, lifli besinler artırılmalıdır. Meyveler, sebzeler, yağsız salatalar gibi.

- Çocuğun su içmesi sağlanmalı. Bunun için bütün ailenin su içmesi örnek teşkil edecektir.

- Beslenme programına ek olarak yürüme, bisiklete binme, yüzme, basketbol gibi düzenli egzersiz yapması gibi gün içinde daha hareketli olması sağlanmalıdır.

- Çocuğun ailesi, varsa bakıcısı da bu konuda eğitilmelidir.

- Bebeklikten itibaren beslenmesinde çocuğa iyi alışkanlıklar kazandırılmaya çalışılmalı. Çocuğu oyalamak için yiyecekler kullanılmamalı. Bu durum büyüdüğünde konsantrasyon gerektiren her aşamada, atıştırmalık yiyecekler aramasına neden olacaktır.

daha fazlası için www.drramazanhrmanci.com

Akut Solunum Yolu Enfeksiyonları


Akut solunum yolu enfeksiyonları (ASYE) alt ve üst solunum yolu enfeksiyonları olarak ikiye ayrılabilir. Gırtlak ve altındaki bölge alt solunum yolları olarak kabul edildiğinden, krup sendromları, akut bronşiyolit, akut bronşit ve zatürre akut alt solunum yolu enfeksiyonları olarak sayılabilir.

Çocukluk çağında akut solunum yolu enfeksiyonları çok sık görülür,Bunların çoğu üst solunum yolu enfeksiyonları (ÜSYE) şeklindedirAncak alt solunum yolu enfeksiyonları hiç de az değildir. 1993 yılında yapılan Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırmasına göre beş yaş altı çocuklarda son iki hafta içinde alt solunum yolu enfeksiyonu görülme sıklığı %12 olarak bulunmuş olup, bunların ancak %37'sinin tedavi için sağlık kuruluşlarına götürüldüğü saptanmıştır. Halbuki bu enfeksiyonların çoğu çok ucuza malolan penisilin ile tedavi edilebilmektedir. Bu konuda ailelerin bilinçlendirilmesi çocuk ölümlerinin azaltılması açısından son derece önemlidir.

Krup Sendromu mukozada ödem oluşması sonucunda üst solunum yolu tıkanıklığı tablosuyla kendini gösteren benzer klinik tablolara krup sendromu denilmektedir. Daha önceleri, difteriye krup sendromu, diğerlerine ise psödokrup (yalancı krup) denilirken günümüzde buna benzer tabloların hepsine birden krup sendromu denilmektedir. Bu tabloların ortak özelliği üst solunum yolu tıkanıklık bulguları (stridor, ses kısıklığı ve bazen havlar tarzda öksürük) ile karşımıza gelmesidir. Krup sendromu denilince genellikle aşağıdaki klinik durumlar akla gelir: - Viral krup - Spazmodik (tekrarlayıcı) krup - Bakteriyel trakeit - Akut epiglottit

Viral krup laringotrakeal enfeksiyonların %95'inden sorumludur. Etken genellikle parainfluenza virusudur. Yaşamın ikinci yılında en fazla görülür. Önce ateş, burun akıntısı ile başlar ve sonra stridor, havlar tarzda öksürük ve ses kısıklığı olaya eklenir. Tedavide antibiyotikler kullanılır.

Spazmodik krup’ta akşam çocuk yatarken herhangi bir şeyi yokken, gece aniden havlar tarzda öksürükle uyanır. Stridor vardır. Ateş görülmez. Zaman zaman aynı durum yineleyebilir. Altta yatan alerjik yapının sorumlu olabileceği düşünülmektedir. Tedavide soğuk buhar ve steroidler mukozadaki ödemi çözme açısından yararlı olabilir.

Bakteriyel trakeit ender görülen ancak tehlikeli bir tablodur. Klinik olarak ağır viral krup tablosuna benzer. Ancak bunda ateş yüksek olup toksik bir görünüm vardır; gittikçe ilerleyen solunum yolu obstrüksiyonu yapar. Tedavide antibiyotikler kullanılır.

Akut epiglottit seyrek görülen ancak yaşamı tehdit eden bir tablodur. Bir ile altı yaş arasındaki çocuklarda görülür. Etken H. influenzae tip B'dir. Viral kruptakinin tersine öksürük yok ya da çok azdır. Ateş çok yüksek olup toksik bir görünüm vardır. Çocuk hava yollarını açık tutmak için hareketsiz pozisyonda oturur, ağzı açıktır ve sekresyonlar akar. Yutma güçlüğü olduğundan yeme isteksizliği vardır. Dil basacağı ile ağız muayenesi çok tehlikeli olup solunum yollarının tam obstrüksiyonu ve ölüme neden olabilir. Bu hastalıkta dakikalar bile çok önemli olduğundan hemen yoğun bakım ünitesine alınmalıdır.

Zatürre, ülkemizde beş yaş altı ölüm nedenleri arasında ikinci sırada yer almaktadır. Bu enfeksiyonların erken dönemde tanınıp uygun biçimde tedavi edilmesiyle bu ölümlerin çoğu önlenebilir.

Genellikle bir ÜSYE'den birkaç gün sonra aniden yükselen ateş, artan öksürük ve solunum güçlüğü alt solunum yolu enfeksiyonunu akla getirmelidir. Karın ağrısı nedeniyle de hekime getirilebilir. Muayenede zorlu solunum, burun kanatları solunumu, göğüs kafesi kaslarının solunumla içe doğru çekilmesi gözlenir.

Akut Bronşiyolit Akut bronşiyolit süt çocukluğu döneminde en sık karşılaşılan alt solunum yolu enfeksiyonudur. Bunların genellikle %2-3'ü hastaneye yatırılır. Daha çok bir ile dokuz ay arasındaki bebeklerde görülür. Bir yaşından sonra ender olarak görülür. Etken %75-80 olguda respiratuvar sinsitial virüstür (RSV) ve her yıl kış aylarında salgınlara neden olur. Genellikle burun akıntısı ile başlar ve daha sonra kuru ve keskin bir öksürük ortaya çıkar. Arkasından solunum sıkıntısı ve beslenme zorluğu görülür.

Akut bronşiyolitte destek tedavisi uygulanır. Hastanın sıvı ve kalori gereksinimi karşılanmalıdır. Nemlendirilmiş oksijen verilir. Antibiyotik ve steroidler yararsızdır. Akut bronşiyolit geçiren çocukların yaklaşık yarısı ileriki 3-5 yıl içinde tekrar öksürük ve hırıltılı solunum atakları geçirmektedir.

Sonuç ve Öneriler
Akut solunum yolu enfeksiyonları, çocukluk çağında en sık geçirilen ve en çok ölüme neden olan enfeksiyon hastalıklarıdır.ÜSY enfeksiyonlarının en sık etkeni virüsler olup genellikle kendiliğinden düzelirler. ÜSY enfeksiyonları başlığı altında toplanan değişik klinik tabloların iyi tanınması ve etkenlerinin bilinmesi, gereksiz antibiyotik kullanımını azaltarak hem ülke ekonomisine yarar sağlayacak hem de toplumda dirençli bakteriyel suşların gelişmesini önleyecektir. · Ülkemizde beş yaş altı ölüm nedenleri arasında ikinci sırada yer alan zatürrenin erken tanınması ve uygun tedavisi ile çocuk ölümlerinin önemli bir kısmı önlenebilir.

daha fazlası için www.drramazanharmanci.com

Baharla Birlikte Gelen Hastalıklara Dikkat!


Bahar ve yaz mevsiminin başlaması ile birlikte bazı çocuklarda görülen gözlerde sulanma, yanma ve kızarıklıklar; yoğun veya su gibi olan burun akıntısı, hapşırık, yorgunluk ve bazen uykusuzlukla birlikte okul başarısında görülen düşmeler basit bir grip nezleden daha çok alerjik hastalıkların habercisi olabilir.

Halk arasında “saman nezlesi” olarak da bilinen, “alerjik rinit/ nezle”, çocuğunuzun baharın keyfini özgürce çıkarmasının önündeki en önemli engellerden biri olabilir. Bahar nezlesi diğer adıyla ’alerjik nezle’ denilen bu hastalık süt çocuğu ve çocuklarda da sık görülür. Özellikle bahar aylarında polen oluşumuna karşı alerjik belirtilerle ortaya çıkar. Eğer bahar nezlesi tedavi edilmezse sinüzit, ortakulak iltihabı ve astıma bile neden olabilir. Bu hastalıkların oluşmasını istemiyorsak bazı önlemler almamız gerekir.

Hastalığın oluşumu bebeklikte başlamaktadır…


Her türlü alerjik rahatsızlık ırsi olarak geçebilceği için kişide alerjiye karşı bir genetik yatkınlık varsa, henüz bebeklik çağından itibaren alerjiye neden olabilecek maddelerle, diğer adıyla “alerjenlerle” aynı ortamda bulunması, bebekte bir duyarlılığın oluşmasına neden olmaktadır. Oluşan bu duyarlılık nedeniyle harekete geçen bağışıklık sistemi, bu alerjenlerle her karşılaştığında tepki vermeye başlar. Vücudun bu tepkileri  farklı şekillerde (gıda alerjileri, alerjik astım ve alerjik nezle ve ekzemalar gibi) ortaya çıkabilmektedir. Sezaryan yerine normal doğum ,anne sütü ile beslenme ve ek gıdalara erken başlamamak alerjik hastalıkların gelişimini azaltabilmektedir.

Gözlerde sulanma ile kaşıntılı burun akıntısı bahar aylarında ortaya çıkıyorsa…

Alerjik nezle, alerjenlere duyarlı çocuklarda tüm yıl boyunca belirti verebilir. Ancak duyarlılık etkisini en çok bahar aylarında gösteriyorsa, söz konusu alerjik nezle “pollinosis” adı verilen saman nezlesidir. Sıklıkla bahar aylarında özellikle bitkilerdeki tozlaşma döneminin başlamasıyla, üst solunum yollarını etkileyen alerjik nezlenin temel belirtileri; kaşıntılı ve sulu burun akıntısı, hapşırma krizleri, burunda yanma şeklindedir. Ancak, hastanın şikayetleri çoğu zaman bu belirtilerle sınırlı kalmaz. Gözlerde de kızarıklık ve yanma, hatta kaşıntı ve sulanma alerjik nezlenin diğer bulguları arasındadır.

Evinizdeki toz ve sigara dumanı da şikayetleri artırır

Evlerde bulunan çiçek ve bitkiler polenlere karşı duyarlı olan bu çocukları çok fazla etkilemezken; açık havada, yeşillik alanlarda, ormanda, kırda görülen bitkiler alerjik nezle şikayetlerinin artmasına neden olmaktadır. Alerjik nezleye polenlerin yanı sıra; evdeki toz, hayvan tüyleri, tütün dumanı gibi alerjenler de neden olabilmektedir. Çocukluk yaşlarında ilk belirtilerini veren hastalık, kişinin tüm hayatı boyunca birlikte yaşamayı öğrenmesi gereken bir durum haline gelebilir. Alerji ilk başladığı yıllarda üst solunum yollarında görülürken; zaman içinde aşağıya doğru inerek bronşları etkileyebilmektedir. Bu durum, alerjik astımın oluşmasına neden olabilir.

3 haftadan uzun süren nezle alerji belirtisi olabilir


Alerjik nezle çoğunlukla soğuk algınlığıyla karıştırılabile bir hastalıktır. Eğer nezle, ilkbahar ve yaz aylarında başlayıp, üç haftadan uzun sürüyorsa ve iyileşme eğilimi göstermiyorsa, alerjik nezle şüphesi kuvvetli hale gelir. Böyle durumlarda mutlaka doktora danışılması gerekir.

Alerji testleri ile tanı konulabilir


Çocukta alerjik nezleden şüpheleniliyorsa, alerjiye neden olan maddeyi tespit etmek için cilt veya kan testlerine ihtiyaç duyulmaktadır. Testlerin sonucunda, çocuğun belli bir alerjene karşı duyarlı olduğu tespit edildiği takdirde, bu alerjiye yönelik tedaviye başlanabilir.

Tedavide ilk yapılacak olan…

Alerjik nezle tedavisinin ilk adımı, alerjiye neden olan alerjenlerden kaçınmaktır. Eğer çocuktaki alerjik nezle polenlere karşı gelişiyorsa, tozlaşmanın sıkça görüldüğü aylardapencereleri kapalı tutmak gerekir. Dışarı çıkardığınız çocuğunuzun giyimine dikkat edin atkı ve gözlük kullanabilirsiniz. Polenlerin dışarıda en yoğun olarak bulunduğu sabah saatlerinde dışarı çıkarmayın. Arabayla yapılan yolculuklarda camın kapalı olmasına dikkat edin.

 Gündelik kıyafetlerin temizliğine çok dikkat etmek gerekir. Çocuğunuzun yıkadığınız çamaşırlarını dışarıda değil ev içinde kurutmaya çalışın. Nem oranının yüksek olduğu günlerde çocuğunuzu dışarı çıkarmamaya özen gösterin. Günlük olarak saçını yıkayarak saçlarına yapışan polenleri çıkarın.

Ev içerisinde evcil hayvan besliyorsanız çocuğunuzun yatak odasına girmemesini sağlayın ve polen döneminde sigara dumanı, boya kokusu, toz, parfüm gibi uyarıcılara çok dikkat edin ve çocuğunuzu uzak tutun. Bunlara dikkat edildiği taktirde çocuğunuz bu dönemi daha rahat atlatacaktır.

İlaç tedavisi…

Çevresel korunma yöntemlerinin yetersiz kaldığı veya ailenin çocuğu bu tür alanlarda bulunmasını kontrol altına alamadığı durumlarda, ilaç tedavisi etkili bir yöntem olacaktır. Bu ilaçlar sadece belirtilerin görüldüğü günlerde kullanıldıklarında bile, çocuğun şikayetlerini gidermeye yardımcı olabilmektedir.

Bir başka çözüm: Aşı tedavisi (İmmünoterapi)

İlaç tedavisinin yeterli olmadığı çocuklarda aşı tedavisi, “immünoterapi”, uygulanmaktadır. Çocuğun duyarlı olduğu allerjenlerin artan dozlarda çocuğa verilmesiyle, çocuğun bağışıklık sistemini düzenlemeyi amaçlayan aşı tedavisi, bir süre sonra vücudun bu alerjenleri doğal karşılayabilmesini sağlamaktadır.

daha fazlası için www.drramazanharmanci.com